13 Kasım 2012 Salı

Zamanın yaraları sardığı acıklı bir yalan. Hayatını değiştirmeye niyeti, kendini dönüştürmeye cesareti olmayanların inanabileceği türden cılız bir teselli. Zaman bir ölü yılan, kendine hayrı yok daha.
Giderken bıraktığın köşede, bir gün döndüğünde bulacağını sandığın yerde bulamazsın bıraktığını. Sen yokken, senin yokluğunda beklemekten değil döneceğine dair inancını hala kaybetmemiş olmaktan acı duyarak çekip gitmiştir en nihayetinde. Sen saatler seneler asırlar sonra dönersin aynı kör noktaya, onu bulabilmek için vaktiyle bıraktığın yerde. Binalar sokaklar ağaçlar bulursun aynı köşede ama insan bu, ne sokaklara ne ağaçlara benzer.
İnsan bıraktığın yerde sabit durmaz, su gibidir, akar gider. Geç kalınmıştır çoktan



.Tükettiğimiz çok şey var hayatta ve hiçbir şey kalmayınca, kendimizide yavaş yavaş tüketmek kalıyor geriye. Yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz oluyor ve her öğrendiğimiz şey bizi mutlu etmeye yetmeyebiliyor. Herkes birşeyler arıyor burada. Kimi gözlerini kamaştıracak,arzularını doyuracak bedenler, kimi yalnızlığına ortak edeceği başka bir yalnız adamı, kimi bir bilinmezin içinde kaybolmuş hayali bir kahramanın özleminde..